1952 yılında Ian Fleming tarafından yaratılmış olan James Bond, sinema tarihinin en uzun soluklu serilerinden biridir. Bu zaman kadar yedi farklı oyuncu tarafından canlandırılan James Bond, tam 26 filmde sinemada boy göstermiştir.
İşte ünlü serinin 23.filmi ( televizyon filmlerini çıkarırsak 21.film de diyebiliriz ) olan Casino Royale'de başrollerde Bond rolünde Daniel Craig'i izliyoruz. Daniel Craig'in pek çok sinema otoritesine göre en iyi Bond olarak görülmesine rağmen benim şahsi görüşüm en iyi Bond'un Pierce Brosnan olduğu yönündedir.
Neyse lafı fazla uzatmadan gelelim filmin konusuna. Casino Royale filmi ile James Bond hikayesinin başına gidiyoruz aslında. OO rütbesi aldıktan sonra ilk görevine atanan James Bond ( Daniel Craig ) bu ilk görevinde dünya çapında teröristlere bankacılık hizmeti veren ve teröristlerin paralarını güvende tutması ile ünlenmiş Le Chiffre'yi ( Mads Mikkelsen ) alt etmesi gerekmektedir. Yapılan araştırmalar sonrasında Le Chiffre'nin Karadağ'da bulunan Casino Royale'de büyük bir poker partisinde bulunacağı tespit edilir. James Bond da on kişinin katılacağı bu poker partisinde İngiliz hükumetinin desteği ile yer alacaktır. Plan basittir. Le Chiffre'yi kumar masasında yenip tüm teröristlerin hedefi haline getirmek ve sonrasında hükumet koruması altına alarak terör dünyası ile ilgili tüm bildiklerini ondan öğrenmek. Plan basittir ancak onu uygulamak çok da kolay olmayacaktır.
Filmin, son derece sağlam ve etkileyici bir hikaye üzerine inşa edilmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu sağlam hikayesinin yanında filmin diğer Bond filmlerinin aksine daha inandırıcı olduğunu da belirtmek isterim. Önceki filmlerin aksine takım elbisesi ile üstü başı kirlenmeden tüm kibarlığı ile kötüleri alt etmeyi başaran James Bond gitmiş ve yerine dövüşmekten kaçınmayan çok daha sert bir James Bond gelmiş. Ayrıca eski filmlerde izlediğimiz o acayip ajanlık alet edevatına da filmde yer verilmemesi gerçekçiliği arttırmış durumdadır.
Hikaye olarak başlarda tempoyu yüksek tutan film, bu seçim ile daha ilk sahnede izleyiciyi kendisine bağlamayı başarmaktadır. Burada filmin başındaki kovalamaca sahnesinden çok etkilendiğimi belirtmeliyim. Temponun, filmin ortalarına doğru düştüğünü ancak sürprizli sayılabilecek finali ile filmin toparladığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Daniel Craig'in karşısında, kötü adam rolünde Mads Mikkelsen filme ayrı bir hava katmış ve filmin başarısını bir kaç adım ileri taşımıştır.
Sonuç olarak mutlaka izlenmesi gereken filmlerden biridir düşüncesindeyim. İzlemediyseniz ilk fırsatta izleyin. Pişman olmazsınız.
0 yorum :
Yorum Gönder