Hugo [2011]


Sinema tarihi ile yakından ilgilenenlerin kaçırmaması gereken bir film..
                                                                                         
Sinema tarihini ve sinemanın gelişmesine önemli katkıları bulunan Georges Méliès'i biz sinemaseverlere anlatmaya çalışan eğlenceli bir film, "Hugo".  Brian Selznick'in "The Invention of Hugo Cabret" adlı ödüllü çocuk romanından uyarlanmış olan film hem çocuklara hem de biz büyüklere hitap ediyor.

Kısaca filmin konusundan bahsedelim. 1930 yılında Paris'te saat tamircisi babası ile birlikte yaşayan Hugo, saat tamirini ve diğer kurmalı şeyleri tamir etmeyi daha çocuk yaşta öğrenmiştir. Babası, saat tamir dükkanından zaman buldukça Paris müzesinde tamir işleri ile uğraşmaktadır. Bir gün müzede çıkan büyük bir yangında Hugo'nun babası ölür. Ölümünden sonra Paris Tren İstasyonunda saatleri onarmak ve durmaması için kurmakla görevli amcası ile yaşamaya başlar. Amcası saatlerin nasıl kurulacağını ve bakımlarını nasıl yapılacağını Hugo'ya öğretir. Sonrasında amca da kayıplara karışır. Bu arada ölen babasından küçük bir not defteri ve automaton isimli robot benzeri kurmalı bir oyuncak kalmıştır. Babasının hayali olan automaton'u tamir etmek Hugo için bir amaca dönüşmüştür. Artık Hugo babasının hayalini gerçekleştirmek için yaşamaktadır. Bunu yaparken dikkatli olmalıdır. Zira kimsesiz olduğunun öğrenilmesi durumunda yetimhaneye gönderilecektir. Kimseye görünmemek için tren istasyonunun duvarları içinde yaşar, saatler içindeki koridorları kullanır ve gerekli olmadıkça dışarı çıkmaz. Fakat tamir için parça gereklidir. Gerekli parçaları tren istasyonunda bulunan bir oyuncak tamir dükkanından çalmaktadır. Ancak bir gün oyuncak dükkanının sahibi Georges Méliès'e yakalanır. Georges Méliès, Hugo'nun not defterini görür ve not defterini Hugo'ya teslim etmez. Asıl macera da bu noktada başlamaktadır. 

Bu filmin en büyük artısı hiç şüphesiz renkli ve eğlenceli hikaye anlatımı ve mekan tasarımlarındaki animasyon vari mükemmelliktir. Hemen hemen tüm hikaye Paris Tren istasyonunda geçiyor olsa da tren istasyonundaki detaylar, istasyonda bulunan çiçekçi, kitapçı, kahve dükkanı, oyuncakçı, oyuncakçıda bulunan farklı tarz eşyalar, Hugo'nun yaşadığı saatin içi, diğer saatlere geçmek için kullanılan koridorlar ve merdivenler, kapakçıklar, hepsi ama hepsi o kadar büyülü görünüyorlar ki, film adeta bir animasyondan fırlamış gibi. Kendinizi bir anda hikayeye ve bu mükemmelliğe kaptırıyorsunuz. 

Hikaye olarak filmin bir diğer artısı da cinsellik, şiddet, küfür ve argo içermiyor olmasıdır. Bu yönüyle kesinlikle ailecek izlenmesi gereken bir filmdir. 

Filmin eleştirilebilecek tek yanı ise Hugo Cabret ve automaton üzerinden başlayan hikayenin, bir noktadan sonra başrol oyuncumuzu ve konuyu bırakarak bambaşka bir yöne gitmesidir. Zira yarıdan sonra filmin başrol oyuncusu Georges Méliès ve konusu ise sinemanın gelişimi olmaktadır. Bu andan itibaren sinema tarihi ve gelişimi ile ilgili bir belgesel izliyoruz dersem yanlış söylemiş olmam herhalde. Lumiere Kardeşler ( Auguste ve Louis Lumière ) ile başlayan sinema macerası ve sonrasında Georges Méliès'in katkıları ile sinemanın gelişimi gösteriliyor biz izleyiciye. Gerçi bu durumun, sinemanın geçmişini okumuş izleyiciler için bulunmaz bir nimet olduğunu da kabul etmek gerekir düşüncesindeyim. Zira sinema tarihi ile ilgili okuduğumuz pek çok şeyi görmek beni heyecanlandırıyor doğrusu.

Filmin En İyi Görüntü Yönetimi, En İyi Görsel Efekt, En İyi Yapım Tasarımı, En İyi Ses Kurgusu ve En İyi Ses Miksajı olmak üzere 5 Oscar ödülü almış olan bu mükemmel filmi mutlaka izlemelisiniz.


Fragman
Google Plus'ta Paylaş

Mehmet Nar

Bu site dizi ve filmlerle ilgili rehber olma amacıyla bir grup amatör tarafından güncellenmektedir.
    Blogger YORUMLARI
    Facebook YORUMLARI

0 yorum :

Yorum Gönder