Han TaeJoo (JungKyoung- Ho), işinde mükemmelliyetçi, çocukluğunda yaşadığı bazı şeyler dolayısıyla işine duygularını karıştırmayan ve ne olursa olsun delillere göre hareket eden bir dedektiftir. Bir gün bir suçluyu kovalarken başından vurulur. Uyandığında kendini 30 yıl öncesinde, 1988 yılında, memleketinde bulur. Kayıtlara göre buraya yeni atanan bir komiserdir.
İlk başta buraya adapte olamaz. Ara sıra televizyonda, radyoda, etrafta sadece kendinin duyabildiği sesler nedeniyle komada olduğunu düşünür ve kendi zamanına dönmenin yollarını arar. Gerçekte yaşadığı zamana dönebilmek için cinayet davalarını çözmeye çalışır. Zira önüne çıkan davalar tam da kendi zamanındaki seri katilin işine benzemektedir.
Bir yandan cinayet davalarıyla uğraşırken, bir yanda da 1988 yılında, memleketinde kendi anne –babasıyla ve hatta kendi çocukluğuyla karşılaşır. Bu sayede çocukluğundan devam eden travmatik olayları da aşmaya çalışmaktadır.
Bir süre sonra ekip arkadaşları olan amiri KangDong-Cheol (Park SungWoong), Lee Yong Ki (DaeHwanNoh), YoonNaYoung (Ko Ah Sung) ve Jo Nam Shik (JongHyun) sayesinde 1988’e alışır ve burada kalmanın çok da kötü olmadığına karar verir.
Peki tüm bunlar, kalmak – kalmamak, dönmek- dönmemek onun elinde midir? Sahiden düşündüğü gibi komada ise bu komadan çıkabilecek midir?
Zamanda yolculuk temalı filmleri, dizileri hep sevmişimdir. Life On Mars da bu bakımdan gayet başarılı bir dizi olmuş. Mantık hataları yok gibi, çünkü bir çok şeyi açıklama gereği duymamışlar. Neticede sahiden de 2018’de bayılıp 1988’de uyanma ihtimali olmadığına göre, mutlaka bir mantık çerçevesine oturtmaya gerek yok. Değil mi?
İzleyin pişman olmayacaksınız.
Ebru KARACA NAR
0 yorum :
Yorum Gönder