2001 yılında Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği filmi ile başladığımız "Orta Dünya" macerasının sonuna gelmiş bulunmaktayız. Yüzüklerin Efendisi serisinin öncesinin anlatıldığı Hobbit macerasının son filmi Hobbit: Beş Ordunun Savaşı filmini en sonunda izleme şansını yakaladım ve sinemadan çıkar çıkmaz ( tabi yeniden bir sonraki seansa girip filmi baştan izleme dürtümü bastırarak ) filmle ilgili düşüncelerimi yazmak için koşarak eve geldim diyebilirim.
Önceki filmleri izleyenlerin bileceği üzere mecarayı, ejderha Smaug'u uyanmış ve Erebor'dan çıkarak, Göl Şehrine doğru uçarken bırakmıştık. Daha önceki Orta Dünya filmlerinin aksine bu filmde macera ve aksiyon daha ilk sahneden sizi karşılayıp 144 dakika boyunca zamanın nasıl geçtiğini hissettirmeden sizi içine çekiyor. Samug'un Göl Şehrine saldırması ve daha sonrasında Bard ( Luke Evans ) tarafından karaok ile vurularak öldürülmesi ile Erebor hazineleri korumasız kalmıştır. Göl Şehri insanları, cücelere Erebor'u ele geçirme hususunda yardımcı olmuşlardı ve kendilerine Thorin tarafından, hazineden pay verileceği sözü verilmişti. Bunun yanında Thranduil önderliğindeki orman elfleri de yıldız ışığından yapılmış olan mücevherlerin peşindedir. Ayrıca Souron'un ruhu geri dönmüş ve Erebor Madenlerinin bulunduğu Yalnız Dağ'ı stratejik öneminden dolayı ele geçirmek istemektedir. Bu sebeple Kirletici Azog önderliğindeki Orklar da Erebor'a saldırmaktadır. Tüm bunlar yaşanırken Thorin Meşekalkan da ejderha hastalığı denilen bir hastalığa yakalanmıştır ve hazinesini babası ve dedesi gibi kimseyle paylaşmak istememektedir. Bu doğrultuda kendi ırkından ve en yakın yoldaşlarından bile şüphe eder duruma düşmüştür. Tüm bu ortamda insanlar, cüceler ve elfler bir karar vermek zorundadır. Ya birlik olacaklar ya da yok olacaklardır.
Bütün Orta Dünya hikayesinin birbirine bağlayacak olan bu film bence tüm serinin en önemli filmidir. Bu düşüncemi destekler şekilde, tüm serinin de en iyi filmi olmuş kanaatindeyim. Zira her bir savaş sahnesinin ayrı ayrı tüm detayları ile düşünülmesi ve muhteşem bir şekilde kurgulanması, filmin çoğunluk kısmının savaştan ibaret olmasına rağmen hikayenin detaylarının bu savaş ile birlikte işlenmesi, cücelerin her ne olursa olsun birbirlerine bağlılığı, elflerin kibri bu filmle çok başarılı bir şekilde beyazperdeye aktarılmış durumda. Özellikle Legolas ve sonra hastalığından kurtulan Thorin'e ve Demirayak Cücelerinin Kralı Dain'e hayran kalmamak elde değil. Ayrıca bol aksiyonuna rağmen filmin sonunda verilen duygusallık da çok yerinde ve ölçülü olmuş. Ancak kitabı okuyanlar filmde bir takım değişikliklerin yapıldığını hemen anlayacaklardır. Azog ve Bolg karakterlerinin rollerinin arttırıldığını, yine Azog ve Bolg'u öldüren karakterlerin değiştirilmiş olduğunu bir çırpıda söyleyebilirim. Ancak bu değişikliklerin hikayenin akışını olumlu yönde etkilemiş olduğunu da belirtmeliyim. Spoiler vermiş gibi olacağım ancak Azog'u öldürme işinin Thorin'den başkasına da yakışmayacağı düşüncesindeyim. Zira kitapta Azog, demirayak cücelerinin kralı Dain tarafından öldürülmektedir. Ancak filmde hakkettiği üzere Thorin kendisini katledecektir.
0 yorum :
Yorum Gönder