1988 yılında vizyona girmiş olan ilk Die Hard, yaklaşık olarak 28 milyon dolara mal olmuşken 150 milyon dolar hasılat elde etmiştir. İlk filmin gişede yakaladığı bu başarı, doğal olarak devam filmlerinin çekilmesinin de önünü açmıştır. Hemen iki yıl sonra serinin ikinci filmi Die Hard: Die Harder vizyona girmiştir.
Filmin konusundan bahsetmek gerekirse. Los Angeles'ta Nakatomi Plazada yaşanan olayların üzerinden iki yıl geçmiştir. Yine bir noel arifesidir ve John McClane, Washington D.C. Dulles Hava Limanında karısını beklemektedir. Havaalanında yaşanan bir hırsızlık sonrasında, hırsızlardan biri ölü olarak ele geçirilir. Ancak ölü ele geçirilen hırsızın üzerinde, bulunması çok zor olan porselenden yapılma bir tabanca bulunur. Durumdan şüphelenen John, bu hırsızlığın sıradan bir hırsızlık olmayabileceğini, durumun bir an önce araştırılması gerektiğini havaalanı polisine bildirir. Ancak havaalanı polisi, yılın en kalabalık zamanını yaşamaktadır ve bu kadar basit bir hırsızlık olayı için daha fazla vakit harcayamayacağını belirtir. Bu hırsızlık olayının yaşanmasının ardından çok kısa bir süre sonrasında eski asker yüzbaşı Stuart yönetimindeki bir gurup paralı asker havaalanının kontrolünü ele geçirir. Dulles Havaalanı kulesi iptal olmuştur ve yönetim tamamen teröristlerin elindedir. Teröristler hiç bir uçağın inmesine izin vermez. Teröristlerin isteği basittir: Uyuşturucu kartelinin başı olan Ramon Esperanza'nın uçağı Dulles havaalanına inecek ve bu uçağı kimse karşılamayacaktır. Böyle Ramon Esperanza, özgürlüğüne kavuşacaktır. Aksi takdirde, havada bulunan tüm uçaklar sırasıyla düşürülecektir. Ancak teröristlerin hesaba katmadıkları tek şey ise John McClane'nin de karısının havada daire çizmekte olan uçaklardan birinin içinde olduğudur. Yine zamana karşı yarış başlamıştır.
Bir kaç ufak değişiklik dışında neredeyse ilk filmin birebir kopyası olan bir devam filmi ile karşı karşıyayız. Mekanın değişmesi dışında konu neredeyse aynen kopyalanmış durumdadır. Bu sebeple pek fazla yenilik getirememesi bakımından ilk filmin gerisinde kalmıştır. Yine John McClane'nin tek başına donanımlı bir orduya karşı savaşması üzerine kurulan bir filmdir. John McClane'nin filmin sonuna doğru her yerinin yaralarla dolu olması bile birebir kopyalanmış durumdadır. Aslında bu film ile ilgili olumsuz düşüncelerin tamamı, türünün en iyilerinden biri olan ilk Die Hard filminin devam filmi olmasından kaynaklı beklentilerin yüksek olmasından doğmaktadır. Tek başına bir film olarak düşündüğümüzde yine üst seviye bir aksiyon filmi olduğunu da unutmamak gerekir.
Yukarıda söylemiş olduğum olumsuz şeylere rağmen, yine de aksiyonun ve heyecanın hiç düşmemesi, seyirciyi hiç sıkmadan sonuna kadar kendisini izlettirmeyi başarıyor olması, bu filmin de benzerlerinden bir kaç adım önde olduğunun en önemli göstergesidir. Hikayenin zaman zaman seyirciyi şaşırtmayı başarması da gayet güzel bir şekilde kurgulanmıştır. Ancak yine de filmin başarısının sırrı Bruce Willis'in mükemmel performansıdır.
0 yorum :
Yorum Gönder