Ne yalan söyleyeyim Russell Crowe'un tarihimizde çok önemli bir yere sahip olan Çanakkale Savaşı ile ilgili bir film çekeceğini ilk duyduğumda bu filmin yine bizleri kötü göstereceği önyargısına kapılmıştım. Ancak itiraf etmeliyim ki filmi izledikten sonra kendisine ne kadar haksızlık etmiş olduğumu anladım. Zira filmin içten ve samimi hikayesi ile gönlümde taht kurduğunu söylemeliyim.
Neyse lafı fazla uzatmadan filmin hikayesini kısaca anlatayım. Joshua Connor ( Russell Crowe ) üç oğlunu savaşa göndermiş Avustralyalı bir çiftçidir. Evlatlarından yaklaşık olarak dört yıldır haber alamamaktadır. Bir gün çocuklarının savaşta kullandığı bazı eşyaları kendilerine gönderilir. Çocuklarının üçü de Çanakkale Savaşı'nda ölmüştür. Bu durumu kaldıramayıp intihar eden karısına söz vermiş olan Connor, çocuklarını bulmak ve kendi inançlarına göre bir cenaze töreni yapmak adına İstanbul'a gelir. Oradan Gelibolu'ya geçmek isteyen Connor'a İngilizler engel olmaktadır. Zira Gelibolu'ya giriş ve çıkışlar İngilizlerin iznine bağlanmıştır. Kaçak yollardan Gelibolu'ya gitmeyi başaran Connor'ın yolu burada Çavuş Cemal ( Cem Yılmaz ) ve Subay Hasan ( Yılmaz Erdoğan ) kesişir. Başlarda Hasan ve Cemal'i düşman olarak gören Connor zaman geçtikçe bu önyargılarından kurtulur. Zira kendi halkından ve uğruna savaştıkları İngilizlerden ziyade Türklerden yardım ve anlayış görecektir. Çocuklarını bulmak uğruna İstanbul'dan Gelibolu'ya oradan da Afyon'a kadar uzanacak büyük bir maceranın ortasına düşen Connor, bakalım çocuklarını bulabilecek midir?
Kendisi de bir Anzak torunu olan Russell Crowe'un, eline geçirmiş olduğu bir mektuptan hareketle çekmiş olduğu filmin, etkileyici ve tarafsız diyebileceğim hikayesi ile gönlümde taht kurduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hikayenin geçtiği dönemi yansıtmasındaki başarısı, siz-biz meselesine girmeden tüm gerçekliği ile yaşanan savaşı gözler önüne seriyor olması, düşündürücü diyalogları ve Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Russell Crowe'un etkileyici performansları filmi sevmemdeki faktörlerin başında gelmektedir. Bir dönem filmi olarak dönemin havasını yakaladığını, dönemin tarihi, kültürel ve dini yapısına en ufak bir saygısızlığın yapılmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Ana hikayeyi destekler alt hikayeleri ile filmin, izleyicinin ilgisini sürekli canlı tuttuğunu ve bu sayede aksiyon ve duygusallığı gayet başarılı bir şekilde dengelemeyi başardığını belirtmek isterim.
Tüm bunlara ilaveten filmin teknik açıdan gayet başarılı olduğunu, aksiyon ve savaş sahnelerinin gayet gerçekçi olduğunu söylemeliyim.
Sonuç olarak tarihimiz açısından önemli bir film olduğunu düşünüyorum. İzlemediyseniz mutlaka izlemelisiniz.
0 yorum :
Yorum Gönder