Mutluluk sadece paylaşıldığında gerçektir.
Kabuğunu kırmak.. Arzuladığı hayat neyse onu yaşamak için her şeye meydan okumak.Yalandan, hırsızlıktan, ihanetten, adaletsizlikten, makam-para hırsından, gürültüden ve daha bir çok insanı bunaltan etkenden kurtulup doğa ile başbaşa, sessiz, kafa dinlemek için uzaklaşmak istersiniz...
Günümüz Televizyon kanallarında sıkça rastladığımız, doğal yaşamda hayatta kalabilme gibi konuları işleyen yapımların bir benzerini 2007 yılında Sean Penn tarafından çekilmiş, Özgürlük Yolu filminde görüyoruz.
Baştan sona yaşanmış bir olaydan esinlenerek beyaz perdeye aktarılmış olan Özgürlük Yolu filminde, Şehrin bunaltıcı ve rutin hayatından sıkılmış ve kendisini ilk fırsatta birdaha dönmemek üzere doğaya, tabiat ananın kucağına bırakmak isteyen heyecanlı ve zeki bir genç ile karşılaşıyoruz. Üniversite eğitimini dereceyle bitiren karakterimiz Chris McCandless (Emile Hirsch), tüm yaşamı boyunca hayalini kurduğu hayata çok yaklaşmış bulunmaktadır. Şehrin gürültüsünden, stresli ve kısır döngüsünden, kendi deyimiyle “ Yalan hayattan “ kurtulmanın hesaplarını yapmakta ve kendisini doğaya, Alaska yollarına bırakmanın peşindedir.
Dönüşü olmayan yolculuğuna başlamadan önce ailesinin durumu anlayıp engel olmaması için gerekli tüm hazırlıkları yapan Chris, biriktirdiği tüm parasının açları doyurmak amacıyla kullanılmasını istediği notunu bırakarak maceraya adımını atar... Alaska yolculuğu boyunca birçok insanla tanışır, ona manevi oğlu olup olamayacağı bile sorulur, kimle tanışsa doğallığı ve sempatikliğiyle insanların sevgisini kazanır. Tüm yolculuğunun önemli anlarını kaydettiği bir günlük vardır ve bu günlük çoğu zaman için tek arkadaşıdır...
Şehrin gürültüsünden sıkılan birçok insana ilham kaynağı olmuş bu film (en azından gidip bir temiz hava almak için), sarsıcı ve derinden etkileyen finaliyle çoğu insanın hafızalarında yer etmiş ve uzun süre filmin etkisinden çıkarttırmamıştır. Kaldı ki bana göre filmi izleyip de; kimmiş bu adam? diye arama motorlarında aratmayan da yok denecek kadar azdır. Gerçek bir serüvenin uyarlandığını bilmek de filme ayrı bir heyecan katıyor. Emile Hirsch’in başarılı oyunculuğu zaten çok etkileyici olan hikayeyi daha da izlenir kılmış. Ayrıca filmin Soundtrack’leri de birçok izleyici gibi benim de oldukça dikkatimi çekti. Bu konuda Pearl Jam’in vokalisti Eddie Vedder’a hakkını teslim etmek gerekiyor.Gerçekten filmin müzikleri enfes...
Konusu, oyunculukları, diyalogları ve kurgusu açısından kesinlikle izlenilmesi gereken bir film...
Mutluluk uçsuz bucaksız ormanlardadır,
Bomboş sahillerdeki coşkudadır.
İnsan elinin değmediği bir yerdedir,
Denizin diplerinde ve gürlemesindedir.
İnsanları severim, ama doğayı daha çok severim…
0 yorum :
Yorum Gönder