DC Sinema Evreninin yeni halkası olan Wonder Woman filmi ile Birinci Dünya Savaşı yıllarına geri dönüyoruz.
Hikayeye göre Zeus tarafından yaratılan insanoğlunu kıskanan savaş tanrısı Ares, insanların kalplerine kıskançlık ve nefret aşılar. Ares'in kıskançlığı yüzünden birbirini öldürmeye başlayan insanoğlunu gören Zeus, insanları korumak için Amazonları yaratır. Ancak Zeus, Ares'e karşı verdiği savaşta Ares'i yok edemez. İnzivaya çekilen Ares'in bir gün geri döneceğine inanan Amazonlar ise Zeus tarafından yaratılan ve hiç bir kimsenin bulamayacağı Cennet Adası'nda yaşamlarını sürdürmektedirler. Aradan yüz yıllar geçer ve Amazon prensesi Diana'nın ( Gal Gadot ) sıradan yaşantısı, adaya bir savaş uçağının düşmesi ile değişecektir. Zira dış dünya ile ilgili hiç bir bilgisi ve tecrübesi olmayan Diana, düşen savaş uçağından kurtardığı pilot Steve Trevor'dan ( Chris Pine ) dünyanın büyük bir savaş içinde olduğunu öğrenir. Ares'in yeniden dünyaya savaş getirdiğine inanan Diana, Ares olduğunu düşündüğü Alman Generali Ludendorff'u ( Danny Huston ) öldürmek ve tüm dünyaya barış getirmek için Cennet Adası'ndan ayrılmaya karar verir.
Son zamanlarda vizyona giren DC filmlerini düşündüğümüzde ( Baman v Superman veya Suicide Squad gibi ) ayakları yere çok daha sağlam basan bir film ile karşı karşıya olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. Zira konudan konuya atlamayan, gelecek diğer DC filmlerine göndermek yapmak için zaman harcamayan sadece odaklandığı süper kahramanı biz sinema severlere aktarmaya çalışan film, hikaye olarak son derece başarılı bir iş çıkarmıştır diyebilirim.
Amazonlar ve Diana ile tanıştığımız giriş bölümü ve sonrasında Diana'nın adadan ayrılması ile başayan ikinci kısım arasında mükemmel bir denge kurulmuştur düşüncesindeyim. Aynı dengeli yapının aksiyon sahneleri için de geçerli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bir süper kahraman filmi olması sebebiyle ( doğal olarak ) uçuk kaçık aksiyon sahnelerine sahip olsa da bu sahnelerin olabildiğince gerçeğe yakın olduğunu ve bu durumun da filmin beğeni düzeyini hayli arttırdığını belirtmek isterim.
Tüm yukarıda anlattıklarıma ilaveten filmin başarısını bir kaç adım ileri taşıyan unsurun ise kesinlikle Wonder Woman'a can veren Gal Gadot'un performansı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Güzelliği, karizması ve farklı çekiciliği ile filme ayrı bir hava katan Gal Gadot, canlandırdığı karaktere çok yakışmıştır. Diğer taraftan casus Steve Trevor rolünde Chris Pine'ın da başarılı bir performans sergilediğini söylemeden geçemeyeceğim. Ancak ayrı ayrı başarılı performanslar sergilemiş olsalar da Chris Pine ve Gal Gadot'un nedense birbirlerine çok yakışmadığını, ikili arasındaki kimyanın bir türlü tutmadığını düşünüyorum. Zira ikili arasındaki bu uyumsuzluk nedeniyle Diana ve Steve arasındaki aşkın/duygunun, sinema severlere tam olarak aktarılamadığı düşüncesi bende ağır basmaktadır.
Gelelim filmin en beğenmediğim ve bence en çok puan kaybeden final kısmına. Nedendir bilmem, DC filmlerinin hep bir final sorunu olduğunu, hikayeyi bir türlü bağlayamadığını görüyoruz. Önceki DC filmlerinde olduğu gibi bu filmin finalinde de filmin genel yapısı ile hiç bir türlü bağdaşayan, adeta baştan savma çekilmiş bir kavga sahnesi mevcut. Filmin en can alıcı kısmı olması gereken final sınıfta kalınca film sırf bu yüzden çok puan kaybediyor.
Baştan savma finaline rağmen yine de izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Ancak son zamanlarda vizyona giren Marvel filmlerini izledikçe DC'nin sinemada Marvel seviyesine ulaşması için daha bir kaç fırın ekmek yemesi gerektiği ortaya net bir şekilde çıkmaktadır.
0 yorum :
Yorum Gönder