Son zamanlarda vizyona giren hiç bir film beni, "Zootopia - Zootropolis: Hayvanlar Şehri" filmi kadar etkilememiştir dersem fazla abartmış olmam herhalde. Gerek vermeye çalıştığı derslerle gerekse de günümüz insanının yaşadığı en büyük sıkıntılardan olan ırkçılık ve ön yargıya yaptığı göndermelerle son zamanların en iyi filmlerinden biri.
Zaman içinde evrim geçiren hayvanlar, modern bir uygarlık kurup, hep beraber yaşamaya başlamışlardır. Böyle bir ortamda yaşayan tavşan Judy Hopps, çocukluğundan beri dünyayı daha iyi bir yer yapma hayali kurmaktadır. Bu hayalini gerçekleştirmek için polis olup Zootropolis şehrinde görev yapmak istemektedir. Ailesinin ve çevresinin tüm ön yargılarına rağmen polis akademisine gider. Zira polislik, sadece avcı hayvanların yapabileceği bir meslek olarak görülmektedir. Küçük olmasına rağmen keskin zekası ile polis akademisinden birincilik ile mezun olan Judy, Zootropolis merkezinde görev yapmaya başlar. Mesleğinin ilk gününde amirlerince de küçük görülen Judy, önemsiz bir park görevine atanır. Bu arada Zootropolis şehrinde bir takım kayıp olayları yaşanmaktadır. Tesadüf eseri bu kayıp olaylarından birini üstlenen Judy, yine tesadüf eseri tanıştığı tilki Nick Wilde ile bu olayı soruşturmaya başlar. Soruşturma derinleştikçe işlerin hiç de göründüğü gibi sadece kayıp olaylarından ibaret olmadığı aksine tüm Zootropolis şehrinin geleceğini ilgilendirecek boyutta olduğunu anlayan Juddy ve Nick, bu işin üstesinden gelebilmek için amansız bir mücadelenin içine girmek zorunda kalacaklardır.
Bir yandan ırkçılık ve ön yargının bir toplum için ne kadar tehlikeli olabileceğini anlatan film diğer taraftan da hayallerimizden vazgeçmememiz gerektiği derslerini etkileyici bir şekilde biz izleyicilere vermeyi başarıyor. Tüm bu dersleri eğlenceli ve gizemli bir polisiye hikaye içine yedirmeyi başarmış film gerçekten de mükemmel bir iş çıkarmış durumda. İlk başta modern ve mükemmel bir şehir izlettiren film, hikayenin derinleşmesi ile birlikte olayların hiç de göründüğü gibi olmadığını, aslında birlikte yaşayan avcı ve av olan hayvanlar arasında büyük bir çekişmenin, ayrımcılığın olduğunu gösteriyor. Hikaye kurgusu ve ilerleyişi gerçekten de çok başarılı.
Filmin etkisini arttıran bir diğer unsur da oluşturulan muhteşem Zootropolis şehri. Zootropolis'in her hayvan türüne ve boyutuna göre yaşam alanlarına, binalara, çalışma şekillerine ve arabalara sahip olması, farklı iklimlere sahip büyük bölgelerden oluşması gibi orijinal fikirlerle karşımıza çıkan film bu açından gerçekten de çok başarılı. Tüm bunlara ilaveten akıllıca kurgulanmış karakterleri, zekice düşünülmüş göndermeleri, yerinde ve dozunda aksiyonu da filmden aldığımız zevki arttırıyor. Özellikle Breaking Bad ve Godfather göndermeleri güzünüzü çokça güldürecektir.
Sonuç olarak sağlam dersler içeren bu filmi küçükler kadar büyüklerin de mutlaka izlemesi gerekir düşüncesindeyim. İzlemediyseniz ilk fırsatta izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.





0 yorum :
Yorum Gönder