Bourne serisinin üçüncü filminde, hikayenin başına gidiyoruz. David Webb'in Jason Bourne'a dönüşüm sürecine ışık tutan üçüncü film, geçmişe ilişkin açık kapıları da kapatıyor bu şekilde.
Geçmişinin peşini bırakmaması ve sevdiği Marie'nin bu sebeple ölümü üzerine Jason Bourne'un artık tek bir hedefi vardır; o da her şeyin başındaki kişiyi bulmak. Bu uğurda araştırmalarını yoğunlaştıran Jason, İngiliz gazeteci Simon Ross'a ulaşır. "Siyah Pipo" adındaki bir operasyon ile ilgili araştırma yapan ve bu konuda haylice yol kat etmiş olan Simon Ross ne tür bir belaya bulaştığının farkında değildir. Zira "Siyah Pipo" ilk iki Bourne filminde izlediğimiz ve sık sık adını duyduğumuz "Treadstone" operasyonunun gizlice devam ettirilmiş halidir. İşte böyle bir ortamda Jason Bourne ve Simon Ross'un yolu kesişir. Jason'ın Simon Ross'tan öğrenmek istediği tek şey, "Siyah Pipo" ile ilgili bilgileri edindiği kaynağın ismidir. Her ne kadar Simon Ross öldürülse de Jason, istediği bilgiyi elde etmiştir. Edindiği bilgi doğrultusunda Madrid, Fas ve New York hattında bir maceraya atılan Jason, geçmişiyle yüzleşmeye bir adım daha yaklaşmıştır.
Yukarıda da belirtmiş olduğum üzere Jason Bourne'un geçmişine ışık tutuyor olması ve geçmişe ilişkin pek çok açık kapıyı kapatıyor olması sebebiyle serinin en değerli filmidir düşüncesindeyim. Hikayenin tek çizgide ilerlemesine rağmen yaratılan gerilim ve gizem ortamının çok başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Önceki filmlere yapılan göndermelerle hikaye bütünlüğünü sağlayan film geçmişe de ışık tutan hikayesi ile başarılı bir iş çıkarmıştır. Diğer taraftan görsel efektlerle göz boyamaya çalışmayan ancak son derece iyi kurgulanmış aksiyon sahneleri ile film, ( her ne kadar kullanılan sallantılı çekim tekniği izleyiciyi haylice yorsa da ) izleyiciyi kendisine bağlamayı başarmaktadır. Ancak Fas'taki kovalamacanın fazla uzun tutulduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim.
Sonuç olarak en iyi Bourne filmi olduğunu düşünüyorum. İzlemediyseniz mutlaka izlemelisiniz.
0 yorum :
Yorum Gönder