Lee ve Carter'ın maceraları kaldığı yerden, tüm hızıyla devam ediyor. Ancak bu sefer macera, eski bir dostun kaybı üzerine, ikisinin de yabancı olduğu Paris'e taşınıyor.
Çin Büyükelçisi Han, dünyanın en eski ve köklü suç örgütünün yöneticilerinin ismini Paris'te Dünya Suç Mahkemesine açıklamak üzereyken bir suikaste kurban gider. Durumu öğrenen Lee ve Carter, olayı araştırmak üzere Paris'e gider. Ancak dilini bilmedikleri, tamamen yabancı oldukları bu şehirde araştırma yapmak hiç de kolay olmayacaktır. Şanslarının da yardımıyla kısa zamanda aşama kaydeden ikilinin yolu Genevieve isimli gizemli bir kadınla kesişecektir. Suç örgütünü çökertmenin anahtarı olacak Genevieve'yi hayatta tutmak için büyük bir savaşın içine girecek olan Lee ve Carter'a bu savaşlarında en büyük yardım George isimli bir taksiciden gelecektir. Artık Paris'in banliyolarından Eyfel Kulesi'nin tepesine uzanacak bir macera bizleri beklemektedir.
İlk başlardaki gizemli yapısıyla izleyiciyi kendisine bağlayan film, maalesef hikayenin ilerlemesi ile birlikte aynı başarıyı sürdürememiştir düşüncesindeyim. Zira olayların ilerlemesi ile birlikte hikaye sarsılmaya başlamaktadır. Hikayesel bu zayıflık da bol aksiyonla kapatılmaya çalışılmıştır. Kaldı ki kötü adamın hemen tahmin ediliyor olması da filmin çok puan kaybetmesine sebep olmaktadır. Ancak bu saydığım olumsuzluklara rağmen film, bol aksiyonu ve idare eder esprileri ile izleyiciyi sıkmadan kendisini izlettirmeyi başarmaktadır. Jackie Chan ve Chris Tucker'ın performansları alıştığımız gibi olsa da filme ayrı bir hava atan oyuncu kesinlikle taksi şoförü George'yi canlandıran Yvan Attal olduğunu düşünüyorum. Amerikan ajanı olma hayalleri kuran George, filmin komedi yükünü adeta tek başına sırtlamıştır.
Sonuç olarak serinin en zayıf halkası diyebileceğim bu üçüncü filmi, yine de ilk iki filmin hatırına izlemenizi tavsiye ederim.
0 yorum :
Yorum Gönder